Wonder Club world wonders pyramid logo
×

Reviews for Leben nach der Weisung: Exegetisch-historische Studien zum Alten Testament (Forschungen zur ...

 Leben nach der Weisung magazine reviews

The average rating for Leben nach der Weisung: Exegetisch-historische Studien zum Alten Testament (Forschungen zur ... based on 2 reviews is 4 stars.has a rating of 4 stars

Review # 1 was written on 2014-07-08 00:00:00
2008was given a rating of 3 stars Gregory Martiensen
Estetik, birikim, nükte ve samimiyet dolu bir Heinrich Heine (1797-1856) şaheseri;   okuduğum en hayranlık uyandırıcı eleştiri ve özeleştiri timsali kitaplardan (1835) biri. Kendisinden "kozmopolitizmin ete kemiğe bürünmüş hali" olarak söz eden Heine'yi, Karl Marx "hümanist ilkenin Alman cisimleşmesidir; politik kurtuluşun ya da özgürleşmenin, insani özgürleşmeyle ilişkisini  somutlaştırmıştır" şeklinde tanımlamıştır. *** "Devrimde, aşkta ve edebiyatta başarının sırrı cesarettir; kendi gölgesinin peşinde koşan tazıdan ötelere geçmeyi gerektirir gerçek edebiyat." "Spiritüalizm (ruh, idealizm, Platon) maddeyi yok etmeye çabalayarak ruhu yüceltmek isterken, sensüalizm (madde, materyalizm, Aristo) ruhun gasp ettikleri karşısında maddenin doğal haklarını geri almaya çalışır. Bu iki sistem aslında kadim zamanlardan bu yana bütün kostümler içinde az ya da çok düşmanca bir tavırla karşı karşıya duran iki farklı insan doğası tipidir. Hıristiyanlıkta ruhani doğa kilisede, materyalist doğa ise genelde manastırda konumlandı ve birbirleriyle aralıksız çatıştılar. Luther hem hayalperest mistik hem de pratik bir eylem adamı olarak, İncil'i Almancaya çevirerek gerçeğin anlaşılmasını sağlayan Protestan Reformunda, hayatın bu iki yönünü, ruh ve maddeyi bütünleştirdi; bir yandan kendini kutsal ruha sonsuz adıyor diğer yandan dünya harikalarının değerini çok iyi biliyordu (Kim ki muhabbet beslemez şarap, müzik ve kadına, bir ahmak olarak kalır ömrü hayatı boyunca-Luther). Protestanlık maddeyi meşrulaştırıp, aklı öne çıkararak düşünce özgürlüğünün, doğa bilimlerininin, üniversitelerin ve Alman Felsefesinin gelişmesini sağladı. Ruha beden veren Luther, düşüncelere de dil vererek modern Alman dilini ve edebiyatını yarattı. Ruhani kilise baskısından kurtulan Almanlar geçmişlerindeki paganist geleneği çabuk hatırladı ve panteizmin en verimli toprağı olmayı sürdürdü; deizmi aşan Almanya'nın aleni sırrı panteizmdir ve onun felsefesi, bugün doğa felsefesi adı verilen felsefedir." "Luther çevirisi ile ezici kilise geleneğinden kurtulup İncil'i tek kaynak haline getiren Protestanlık zaman içinde kaskatı bir yapıya büründü, bu zorbalaşan yapıyı kıran ve  Alman özgür düşüncesine ikinci büyük katkıyı sağlayan ise Lessing'tir (1729-81); deha, espri ve dürüstlük sembolü bir hakikat aşığı olan Lessing, yazılarında en yüce sağlamlıkla en yüce basitliği birleştirerek Alman edebiyatına yol açan bir dahiydi." "Madde/ampirizm/materyalizm/a posteriori kanadı ve ruh/matematik/idealizm/a priori kanadının toplamı olarak modern felsefeyi kuran Descartes'in (1596-1650) iki talebesi olan Locke (1632-1704) ampirizmi (İngilizler doğuştan materyalisttir zaten) geliştirirken, Leibniz (1646-1716) idealizmi (Almanlar öteden beri materyalizme antipati besler) sürdürmüş, üçüncü öğrencisi Spinoza (1632-77) ise ayrı bir kulvarda başka bir bütünlük içeren doğa felsefesini geliştirmiştir." "Alman felsefesinde Leibniz'den sonraki büyük düşünür, ismi bile kötü ruhları kovan bir güce sahip olan Kant'tır (1724-1804); gösterişsiz dürüstlük sembolü bu adam, acımasız, keskin, şiire ait olmayan 'Saf Aklın Eleştirisi' kitabıyla Almanya'da deizmi idam etmiştir. Kant bize, şeyleri kendinde ve kendi için bilemeyeceğimizi, bilebileceğimiz tek şeyin zihnimizdeki yansımaları olduğunu ispatladı; o zamana kadar görünüşler dünyasının çevresinde dolanan aklı, Kopernik'in güneşi gibi merkeze alıp, görünenleri bu güneşin altına girdiğinde aydınlanır hale getirmiştir." "Kant'ın öğrencileri arasında erkenden öne çıkan Fichte idi (1762-1814); Kant'ın düşünceyi soğuk ve duygusuz bir şekilde ayrıntılarla anatomik incelemeye almasına karşın Fichte canlı, huzursuz, karışık ve yaşamın tüm hatalarını barındıran şekilde irdeleme yapar ve bütün şeylerin (Tanrı dahil) sadece zihnimiz içinde gerçekliği olduğu kanısıyla idealizmi en ileri noktasına götürür. Onun bükülmez, inatçı, demirden karakteriyle uyumlu olan transandental idealizmi, bütünüyle bir yanılgı olsa bile, gururlu bir bağımsızlık, özgürlük sevgisi ve özellikle gençliğe sağaltıcı bir etki yapmış olan insan onuru taşır." "Fichte ile idealden gerçek yaratan düşünce, Schelling (1775-1854) ile olayı ters çevirdi ve gerçek olandan ideal, doğadan düşünceyi oluşturdu ve bu dönüşümlerle ideal, gerçek, özne, nesne, ruh, madde ayrımları bulanıklaştı." "Hegel (1770-1831) ile Alman Felsefesinin devrimi zirvesine ulaştı ve taç giydi, sonrasında sadece doğa felsefesi öğretisinin gelişim ve biçimlenişini, tüm bilimlerde yer alışını, sıra dışı ve muazzam işler meydana getirişini görmekteyiz." "Hıristiyanlıkla bir ölçüde yumuşamış olan Cermen panteizminin kadim geleneğinde bulunan, ne yok etmek ne de yenmek için, sadece savaşmak için savaşan o arzunun yeniden paganizmle uyanması, o anlamsız ve yıkıcı öfkenin ortaya çıkması korkunç olacaktır. O zaman eskinin taştan Tanrıları kayıp enkazdan çıkıp doğrulacaklar, gözlerindeki bin yıllık tozu silecekler ve Thor elinde dev çekiciyle Gotik katedralleri paramparça edecek. Olimpos'ta nektar ve ambrosia ile eğlenen çıplak Tanrılar ve Tanrıçalar arasında, bir sürü neşe ve eğlenceyle çevrelenmiş olsa da her zaman zırh giyen, başından miğferi, elinden mızrağı hiç düşmeyen bir Tanrıça vardır; Bilgelik Tanrıçasıdır o."
Review # 2 was written on 2021-02-16 00:00:00
2008was given a rating of 5 stars Joseph Miegoc
Heine is one of the great modern Germans in every sense, anchored deeply in its traditions, while also preserving an intellecutally-healthy and honest distance from the culture to which he devoted his life and energies. We see this in some of his fascinating poems, like Die Nacht am Strande, which begins in a stunning high Romantic mode, only to step back at the conclusion in a surprising surge of self-conscious irony, with a sea-spirit complaining of the chilly cold that may cause "divine sniffles." It was as though he loved the grandeur of that particular idiom while also recognizing that there is something here we probably shouldn't take too seriously. So Heine was in his Zeitgeist but not of it, so to speak. He moved with its energies, but saw it for what it was. And it was in this spirit that he composed this essay on religion and philosophy in Germany, which he wrote in France for an audience had had become newly interested in German belles lettres, in part under the influence of Mme. de Staël's enormously popular books on German culture. Heine's central thesis is that the German character is fundamentally pantheistic, which he understands as holding it as an absolute principle that the energies of God or the divine move in and through nature, and are not apart from it. He identifies this view with the old German religions of Wotan and Thor, and interprets the arrival of Christianity, with its core doctrine of the transcendence of God, as an alien influence that has softened the German character, but never really won it over to its own way of thinking. In one illuminating discussion, Heine reflects on how easy it was for Martin Luther to jettison the entire Catholic edifice of saints and miracles - but he never abandoned the belief in witchcraft and demons. Why? In a manner reminiscent of the Grimms and similar scholars of German religion, Heine believes that the traditions of bogeymen and spirits are to some significant degree survivals of the pre-Christian religion that lives on in the tales told in nurseries and by the fireside. The survival of this impulse, and the continual return of German philosophy and religion to some form of pantheism, is a Leitmotif of the culture. Philosophically speaking, Heine sees Spinoza, who argued that the substance which composes all things is identical with God, as the epitome of this doctrine of pantheism. He reviews various intellectual controversies regarding Spinoza in Germany, and situates his Ethics as the prototype for all of German idealism. There is very much more in this book, and it is a delightful and endlessly-insightful work told in the most artful manner. His discussions of Luther, Lessing, Kant, Fichte, and Schilling are all magisterial, and I very much wish that Hegel had gotten more from him than a brief mention. I found Heine's interpretive instinct unerring, and found myself in strong agreement with him much of the time. I was prepared to give this book five stars even before the end, which reached a startling and unexpected crescendo that was nearly overpowering. With uncanny foresight, Heine warns the French in emphatic terms about the dangers of a German nation united under the signs of its old pre-Christian consciousness, warning that if such a day should come, there will be a thunder such as the world has never heard, which will set lions in Africa cowering in their dens.


Click here to write your own review.


Login

  |  

Complaints

  |  

Blog

  |  

Games

  |  

Digital Media

  |  

Souls

  |  

Obituary

  |  

Contact Us

  |  

FAQ

CAN'T FIND WHAT YOU'RE LOOKING FOR? CLICK HERE!!!